Bu Blogda Ara

Kalbim Ege'de Kaldı.."Çeşme&Alaçatı&Şirince&Efes"

Kamu personeli için gayet uzun sayılabilecek Kurban Bayramı tatili kardeşimin bayram nöbeti nedeniyle bizim için üç  gündü..
*Biz bayram tatillerini ailecek birarada geçirmeyi tercih ediyoruz..Evde de kalsak, şehirdışına da çıksak birlikte olmayı tercih ediyoruz..
*Bu bayramı benim daha önce gitmediğim Çeşme-Alaçatı'da geçirdik.
*Bayramın 2.sabahı çıktık yola..Antalya-Korkuteli-Denizli üzerinden gidiyor yol...
*Antalya Korkuteli yolu çok güzel olmuş. Adeta kaymak gibi;) Denizli'nin Antalya tarafından girişinin virajları da bayağı iddialıydı hani :p
*Bir ara arabada şöyle bir dialog vardı, 'Yaa!! anne yanımıza Çorum'dan aldığınız leblebiden alsaydık keşke' derken birden karşımıza Serinhisar ve leblebi dükkanları çıktı...Leblebiciler Sitesi de olduğuna göre bu şehrin geçimi buradan sağlanıyor olmalı...Şehri de leblebisinide ilk defa gördüm desem yalan olmaz..Tabiki durup normal ve acılı leblebi aldık:p
*Atça, diye bir yerden geçtik, Türkiye'nin ilk modern planla yapılmış şehriymiş..Totemdeki resim gibiyse eğer şehir, sekizgen şekilde planlanmış..havadan da görmek isterdim...bu planlamayı yeni gelişen kasaba ve ilçelerde uygulamak gerek...
*Aydın'dan sonra otobanda devam ettik, yolda Aydın Ortaklar'da çöp şiş yeme hayalimiz bir süre sonra gerçeği farketmemizle suya düştü;) Ortaklar karayolu üzerindeymiş:(
*Otoban hız ve sürüş açısından konforlu olsada, uçakla gitmeyelim, arabayla gidelim, yeni yerler görelim, keşfedelim isteğini köreltiyor..Dümdüz, etrafında herhangi bir canlı belirtisi olmayan yol güzergahı bana göre değilmiş anladım..
*İzmir-Çeşme otobanı daha keyifli..En azından yeşillik, mavi deniz, harika köylerin kasabaların üzerinden geçmek daha seyirli...
*Seferihisar'da şunların evi vardı, Urla'da bunlar oturuyordu, şunlar deniz kenarındaki arsayı satmıştı, şimdi pişman derken, fırıl fırıl dönen RES'lerin eşliğinde, Alanya'dan 632 km yi kat ederek Alaçatı'ya vardık...

🌺ALAÇATI🌺
Alaçatı deyince; bugüne kadar duyduğum, bildiğim, bilinç altımla birlikte yola çıktığım;
Pır pır esen rüzgârlı havası, eski yeldeğirmenleri yeni RES'leri, cumbalı, renkli boyanmış pencereli taş evleri, dar sokakları, İmren'de irmik helvası, köşedeki fırından kurabiyesi, Ege otları ile yapılan zeytinyağlı mutfağı, begonvil fışkıran sokakları, meyhaneleri, beachleri, günler hatta aylar öncesi rezervasyon yaptırılan Asma Yaprağı Restoranı, taş evlerden yapılan butik otelleri, sokaklarda satılan bileklikleri vardı aklımda...Bunların hepsini görmek ve deneyimlemek, yapılanlara, görülenlere kafada bir tik atmak istiyordum..

🌸Daracık begonvil fışkıran sokakları, eski taş evleri, sokağa atılan masaları, bina numaralarını gösteren seramik& ferforje kapı numaraları, renkli boyanmış pencere pervazları, cumba çıkmaları ile Alaçatı fotoğraf tutkunlarına cennet vaadediyor..
*Hangi sokağa girsem, hangi kapıyı aralasam ayrı bir güzellik çıktı karşıma..
*Yüksek katlı bina olmaması ne kadar ferahlatıcı, ne kadar gökyüzünü yakınlaştıran bir şeymiş;) 
Evlerin hepsi birbirinden orjinal, şirin, şık..
*Gözüme güzel görünen her binanın fotoğrafını çekmek istedim, sanırım da çektim :p 
*Alaçatı Çarşısı'nda en dikkatimi çeken antikacı dükkanlarının çokluğuydu..Nerdeyse her üç dükkandan birisi antika eşyalar objeler satıyor...Evler eski veya eskitme görünümlü olunca haliyle dekorasyonu da antika olmalı tabii..
*Antikacılardaki her objeye ba-yıl-dımmm..Özellikle aman Allah'ım o kahve fincanları ve tabakları nasıl birşeydir öyle...Hepsini hepsini almak istedim sanırım..(ama alamadı!) İki üç tabak, 3-4 kahve fincanı ile bütçeyi kısıtladık tabii..İlk defa gidecek olanlar. 'Kuş Kafesi, Cam Geran ve Eski'ye uğrayın göz zevkinizi olsun alın' derim..
*Kuş Kafesi' aynı zamanda kafe, müthiş bir ambiyansı var, oturun kahve için, fotoğraf çekin, çektirin..Ben yapabildim mi? Hayırrrr:(:( oturmak istediğimde doluydu, boş masa olduğunda benim vaktim olmadı ama fotoğrafladım elbette:p
*Antikacılarda dahil, satıcılar çok kibar insanlar, 'birşey de almayacaksanız neden girdiniz?' bakışı, iması, laf sokması hiç yapmadılar..O kadar hassas, kırılmaya müsait ürünlerin olduğu dükkanlarda özgürce dolaşıp, dokunup beğendiğim her ürün hakkında bilgi almama hiç olumsuz yaklaşmadılar..
*Bu arada dikkatimi çeken başka birşey satıcıların nerdeyse tamamı hanımdı..Güleryüzlü, ilgili ve sıcak...Sorduğum denediğim ürünleri almam için ısrar etmek mi aslaaa..
Çok sevdim bu tarzı;)
*Çarşıdaki dükkanların gerek dekorasyonu gerekse satılan ürünleri çok özgün..Birbirinin aynısı olan, avm markaları, sahte ürünler hemen hiç görmedim..Böyle olunca özgün olan herşey alıcı bulabilir..
*Yine dükkanlarda harika yer karoları buldum;) bayılıyorum bunlara;)
*Üzerinde Alaçatı yazan hediyelik anı objelerini genelde tezgahlarda gördüm..Dükkan konseptli, bir yer gördüm sanki..3 magnet 10 TL fiks fiyat..her turizm beldesinde olduğu gibi;)
*Alaçatı sezonunun sonu gelmesine rağmen, bayram tatili olması sebebiyle çok kalabalıktı..Akşam sokaklardan insan seli akıyordu..
*Gelir durumu ile giyim tarzı paralelse, buraya gelenler orta üstü gelire sahip olmalı;) nerden mi çıkardım adeta moda show vardı sokaklarda;) ayrıca celebrity mi, elit mi, high society mi, jet set mi adına ne derseniz deyin, geliri çok yüksek olan grubunda burada tatilini geçirdiği anlaşılıyordu..sokakta, masalarda her an biri göze çarpıyordu..
*Sokaklarda herkesin gözlerinin fıldır fıldır olduğunu da söylemeden edemeyeceğim:-)
*Bu arada gitmeden önce burada herkesin 'ama bu mevsimde çok serin olur, rüzgarı üşütür, üzerinize kalın bişeyler alın' lafları bana çantamda boşyere ağırlık yapan rüzgarlığımı taşıttı..Rahatsız eden bir rüzgar yoktu, hava soğuk değildi şansımıza..
*Alaçatı'da sokak köpeği korkumu biraz olsun yendim galiba, nasıl oldu bilmiyorum ama sokakta dolaşan -nerdeyse iki kişiye bir köpek düşecek kadar çoktu- koyun büyüklüğündeki köpeklerden korkmadım:) gerçi korksam ne olacaktı ne yolunu değiştirecek alternatif yol, ne de kaçacak yer vardı, kalabalıkta çabası..Herşeyde varmış bir hayır..Bakalım ilk yüzleşmem nasıl olacak köpek arkadaşlarla;)
*Köpeklerin çokluğuna karşın bir o kadar da kedi azlığı dikkatimi çekti..Bu kadar yiyecek mekanının bolluğunda kedi azlığı enteresan..
🌼*Turistik Çarşı'nın arka, ara sokakları Alaçatı'nın yerlilerinin evleri..Birçoğu evlerini sezonda pansiyon olarak kiralıyormuş.. 
*Ara sokaklarda üzerlerinde şalvarları, uzun etekleri, başlarında beyaz tülbentleri, ellerinde ince belli çay bardakları ile koyu sohbete dalmış teyzeler gördüm..Hararetli şekilde konuşuyorlardı..Kim bilir neyi, kimi kurtarıyorlar :-)
*Mübadelede Rum'lar Yunanistan'a gittikten sonra boşalan evlere ağırlıklı olarak Yunanistan'dan gelenler yerleştirilmiş. Konuştuğumuz birçok kişi Selanik göçmeniydi mesela...
*Bizim kaldığımız otel Hacımemiş Mahallesinde çarşıya yakın bir bölgedeydi..Otelle çarşı yürüme mesafesinde olunca, birçok evin önünden geçtik..Bayram olmasının etkisi varmıydı bilmem ama evlerin kapıları hep açıktı..Ev halleri, yedikleri yemekler, uzun oturmaları hep ortalıktaydı;) Rahatlık mı? Özgüven mi? Boşvermişlik mi? Bilemedim;)
*Alaçatı Port civarındaki oteller hariç merkezdeki oteller tabelaları olmasa ev mi? otel mi pek belli olmuyor..Kısıtlı oda kapasiteleri ile ev ortamında tatil vaadediyorlar..
*Binaların sahibi genelde işletiyormuş..Çarşı'nın içindeki harika 150 yıllık 'Cumbalı Avlu' restoranın binasının sahibi teyze mesela üst katta oturuyormuş, alt katın yarısı lokanta yarısı otel odası olarak kullanılıyormuş..
🌷*Oteller oda kahvaltı şeklinde işletiliyor..Kaldığımız otelde kahvaltı masamıza ev ortamındaki gibi serpme geldi..Kahvaltısıda sunumuda çok iyiydi, bizim için final sayılabilecek bir anda gelen pişiler ise harikaydı:D Ertesi gün kahvaltı şekli aynı fakat içeriği değişmişti(reçel çeşitleri vs, pişi yoktu börek vardı) Bu Açıdan bile memnuniyet verici..

🍀*Yemek yapmayı da sevmeyi de seven birisi olarak, Alaçatı'da midemde bayram yaptı;) 
*Ege otlarının başkenti, Nisan ayında adına ot festivali yapılan Alaçatı'da harika zeytinyağlılar, mezeler yedim..
*Alaçatı'da yemek kültürü ve restoranlar meyhanevari..Sunumları çok hoş, mekanların iç salonlarında uzun bir masa, üzerinde ben söyleyim 15 siz söyleyin 20 çeşit mezeler beğenimize sunulmuştu..
*Kabak çiçeği dolmasından, karışık ot kavurmasına, şevketi bostandan, Girit mezesine, kabak mücverinden, kabak kavurmasına, ceviz mezesine kadar çeşit çeşit lezzetler önünüzde sıralanmışken aklınızı kaybedebilirsiniz :p 
*Bizde bir ara o kadar çok çeşit seçmişiz ki, servis yapan görevli ara sıcak alacaksanız bu kadar yeterli dedi, :p Tadları mı? Hepsi birbirinden lezzetliydi, kabak çiçeğine birkez daha aşık oldum<3
*Dikkatimi çeken başka bir noktada bazı restoranlarda ana yemek servisi yoktu, meze ve arasıcak (kalamar, karides, ahtapot üçlemesi vs) ağırlıklıydı..
*Kasabada konsept öyle güzel oturmuş ki, rakının yanına Ege mezelerini, zeytinyağlıları, ot kavurmalarını katık yap, ağır ağır ye, iç, güzel havanın tadını çıkararak gelmişten geçmişten gelecekten sohbetin dibine vur;) Adeta Dolce Vita !!
*Alaçatı'nın gece hayatı Hacımemiş Mahallesine doğru kaymış, öyle dediler, hatta yürürken yanımızdan geçen birileri 'burası Mykonos'u geçmiş daha kalabalık ve trendy' diyorlardı ;)
*Bu bölgede mekanlar havalı ve popüler görünüyordu, müzikler çok iyiydi, ortam canlı ve neşeliydi.. 
*Yine bu bölgede bulunan restoranlarda çok keyifli görünüyordu, Küfe Hacımemiş, Dutlu Kahve, Köyün Delisi, Zeplin, Dondurmino Gelato sağlam müşterisi olan yerlerdi mesela..
*Arz kısıtlı talep yüksek olunca restoranlara önceden rezervasyon yaptırmakta fayda var görünüyordu..Dekoru, yemekleri fark yaratan mekanlar doluydu..
*Bu mekanlardan birisi olan, daha önceden adını çok duyduğum, gitmeden birkaç gün önce internetteki bütün telefonlarını arayarak rezervasyon yaptırmak için aradığım ama telefonlara cevap verilmediği :( icin ulaşamadığım 'Asma Yaprağı'nda şansımızı denemek istedik ama nafile...Aklım Asma Yaprağı'nda ve zeytinyağlılarında, mezelerinde kaldı..
Bir rivayet masaları üç ay önceden rezerv ediliyormuş:/
*Giderken hayalini kurduğum bir diğer mekanda İmren'de tatlı yemekti..Aynı sokakta üç farklı yerde mekanı vardı..Kanaviçe gül ve menekşe motifi işli masa örtülü bir boş masa bulan olursa benim içinde ayırsın lütfen...Akşam saatlerinde abartmıyorum, tek bir masa görmedim boş olan..Ara bir saatte, kurulduk en iyi masasına, üç farklı lezzetin tadına baktık :D Meşhur irmik helvasının kıvamı, lezzeti yerindeydi..Sakızlı muhallebisi başarılıydı..Başka birilerinin masasında görüp sipariş versidiğimiz dondurma ilaveli haşhaşlı kahvaltı keki ise tavsiye edilir nitelikteydi..Vitrinde gördüğüm ama tadına bakamadığım bütün tatlılar harika görünüyordu..
*Bir başka meşhurlaşmış, hatta giderken sipariş verilen köşedeki fırın mevzuu var..Taze taze, kutu kutu satılan kurabiyeler bir harika..Kardeşimin birkaç yıl önce Alaçatı'ya gittiğinde eve getirdiği Kavala, Sakızlı ve Lor Peynirli Kurabiyelerin tadına bakılmalı ve hatta  alınıp getirilmeli(kilosu 35 TL)..Bu arada benim favorim sakızlı olan :p
*Bu arada Çeşme'de de Alaçatı'da da yer gök sakızlı ürünlerle dolu...Sakızlı Türk Kahvesi, Sakızlı Kurabiye, Sakız Reçeli, Sakız Eritmesi derken sakıza doyuluyor...Sakızlı tatları seven birisi olarak bende (İmren'den) sakızlı kahve, kahve suyu ile ikram etmek için sakız eritmesi ve tane sakız alıp getirdim;)
*Dondurmaya tapar birisi olarak burada, İmren'de ve Dondurmino Gelato'da yeni tatlar denedim..İmren'in fena değildi, Dondurmino Gelato akılla zarardı, ben böylesini hiç yemedim, buradaki çeşitliliği farklılığı görmedim.. Tüm menü adeta spesiyal.. Cevizli&İncirli, Oreo'lu, Balkabaklı, Limonçello, Vişne&Yoğurtlu, Şirinler(yanık karamel olsa gerek) ve hatırlamadığım birkaç çeşit daha...Burada Balkabaklı ve Limonçello yedim, annemin aldığı Incir Cevizlinin tadına baktım, harikaydı hepsi ama yine gitsem incir cevizli derim;)
Dükkan önündeki kuyruktan ve pembeli dekorasyonu ile hemen keşfedilebilinir, sağlam sıra bekledikten sonra aşkla seçilip, iki top mideye indirilir (hiç pişman değilim :p ) (topu 5 TL ama toplar oldukça haşmetli;) )
*Yine hayalini kurduğum başka bir şeyde İzmir Alsancak'taki Reyhan Pastanesi'nin meşhur Rokoko ve Çilekli Pasta'sını denemekti..İzmir zor görünsede, Çeşme Boyalık Mevkii'nde de şube açtıklarını duyunca mutluluğum, pasta kadar tatlıydı..Elbette ki, Reyhan bulundu ( Ilıca Beach Hotel'in ön bahçesinde) Rokoko ve Vişneli Pasta (Çilekli yoktu:( )denendi :D Tatları damağımda kalarak dönüldü :p
*Alaçatı'da öyle Alanya'daki gibi her köşe başında Migros, Carrefour, Bim, A101, 1e1 market görmedim ama sanırım üç tane MacroCenter market gördüm..Alanya'da hiç yokken, Antalya'da bir tane iken burada üç tane olması gelen gidenin gelir durumu ile ilgili bir durum olsa gerek;)

*Aklımdaki birçok şeyi deneyimledim...Alaçatı'yı sevdim<3 Daha önce defalarca Bodrum'a giden birisi olarak, bana da sorulan Bodrum'mu? Alaçatı'mı sorusunun cevabı kesinlikle bu sefer Alaçatı👍🏼😎

🌸ÇEŞME🌸
Ege'nin çıkmaz sokağındaki Çeşme, iki katlı binaların hakim olduğu çarşısı ile biraz Side'yi anımsattı bana..
*Nereye gittiği belli olmayan tek yönlü daracık cadde ve sokakları insanı çıldırtabilir :p
*Marinasını ve çarşısını çok beğendim:) oturma alanları, sosyal alanlarının düzenlemesi, peyzajı, dükkanları çok şık ve özgündü..
*Ilıca ve Boyalık Mevkii tam sayfiye yeri..Yazlık evler, oteller bölgesi sanki..Çok güzel evler gördüm burada da..
*Ildırı, gerek yerleşimi gerek yoluyla değişikti..Bu mevkii bana Marmara Kıyısındaki Erdek, Edincik gibi yerleri anımsattı..Sanki çok benziyorlar..
*Ildırı görsel olarak da çok hoş..Denizin ortasındaki küçük adacık, adanın kenarındaki zeytin ağacının görüntüsü tam fotoğraflamalık.
*Ildırı'nın merkezinde, yerlileri yol kenarındaki tezgahlarda ev yapımı, zeytin, reçel, turşu, tarhana gibi yiyecekler satıyorlar..
*Geçimleri balıkçılık sanırım, bayram olduğu için olsa gerek, iskelelere bağlanmış yüzlerce motor ve sandal vardı, görüntüleri harikaydı:)

🌳ŞİRİNCE🌳
*Selçuk'un içinden ayrılan ve dağa tırmanılan 8 km.lik sarp ve virajlı bir yoldan sonra bir anda karşımıza çıkıverdi Şirince..
*Son sapağa kadar kendini oldukça iyi gizlemiş.
*Yoldaki araç trafiği olmasa acaba yanlış yere mi gidiyoruz? diyebilirdim..
*Yolu çok dar ve zaman zaman bozuk asfalt..Dar ve sarp yollarda sürücüler daha dikkatli olduğu için tehlikeli diyemem.. Fakat turist otobüsleriyle dar virajda karşılaşmamak için dua ettiğimi itiraf etmeliyim:p
*Şirince'nin girişinde yoğun bir araç kalabalığı var..
*Girişteki otoparka mı park etsek? içeri mi girsek? kararsızlığı yaşayan sürücülerin neden olduğu kaos vardı girişinde..
*Biz içeri araçla, insan selini yara yara çarşıdaki (Atatürk Büstünün ilerisinde) park yerine girdik..
*Japonya'da, Çin'de, Kore'de çekik gözlü kalmamış sanki hepsi Şirince'ye gelmişti..Turist doluydu, %90'ı çekik gözlüydü..Bu arkadaşlar ellerinde fotoğraf makinesi her yerdeler :p
*Şirince adını hakedecek şirinlikte..Eski bir Rum Köyüymüş..Mübadelede halkları değiştirmişler..
*Yerleşik oturanlar bildiğimiz köylü vatandaşlarımız..Sokağın birisinde, bir teyze durdurdu bizi 'a kızım siz kimsiniz, nereden geldiniz, buraya niye geliyorsunuz?' Diye sordu bize..Halkı bile bu ilgiden ve kalabalıktan şaşkın olmuş sanırım..
*Eski evler restore edilmiş, birçoğu otel olarak kullanılıyormuş..Birçok ev de, çok eski, bakımsız hatta harabe olmuş:(
*Uzaktan bakınca; taraça sisteminde yerleşmiş, yemyeşil ağaçlar arasında dizili bembeyaz evler sıralanmış..Karşıdan bakıldığında görüntü harika..
*Bir tane şarap fabrikası gördüm..ev tarzı meyve şarapları yapılıyormuş..
*Bizim zamanımız kısıtlı olduğu için çok takılamadık Şirince'de..Tekrar gitmek isterim rahat bir zamanında..
*Bu arada Şirince'de turistik öğelerin kurbanı olmaya başlamış..Üzeri brandalarla kapatılıp kapalıçarşıya çevrilen sokaklar ve satılan ürünlerden çok hoşlanmadım..Otantik hali korunmalı bence..
*Şirince'den çıkarken, gelen araç yoğunluğu otoparklarıda doldurduğu için Jandarma işe el atmıştı ne içeriye ne de dışarıdaki otoparka araç  almıyordu..
*2012 Aralık ayında Maya Takvimine göre kıyamet kopacaktı ve Dünya'da sadece Şirince ayakta kalacaktı..Dünya'nın her yerinden akın akın insan gelmişti, ondan sonra da popülerliğini artarak korumuştu..Şirince'ye gidince neden burası için bu söylenti çıkmış olmalı diye düşünmedim değil ;) babama göre 'Şirince'li birisi internet ortamında atmış bir lafı ortaya, duyan inanan gelmiş':-)

⏳EFES⌛️
*Efes anlatılmaz, gidilir, görülür, içine çekilir..
*O kadar kıymetli ve değerli ki, gördüklerim, kaçırılıp yurtdışı müzelerinde sergilenenlerin nasıl olduğuna dair fikir veriyor..
*Antik kent yaklaşık 2 km lik bir parkura yerleşmiş..
*Biz tiyatronun yakınındaki (sanırım kuzey kapısı) kapıdan girmek istedik..Otoparkta, kentin büyüklüğünü öğrenip, rampa yukarı çıkıp, geri ineceğimizi öğrenince, 'her arz kendi talebini yaratır' söylemini adeta doğrulayan-bir anda yanımızda bitiveren-faytonculardan birisi ile anlaştık..
(Zaman kısıtlıysa taksilerin kullanılması daha mantıklı olur)
*Faytoncular burayı mesken tutmuş..Antik kentin dışından diğer kapıya götürüyorlar, yolda 7 Uyuyanlar Mağarasına uğratıp 15 dakika bekliyorlar..
*Yedi uyuyanlar Mağarasının hikayesini sanırım herkes bilir..Hristiyanlığı kabul eden 7 genç, inançlarından dolayı kovalanıyor, kaçarken, buradaki mağaraya sığınıp yüzlerce yıl uyuyorlar..Zaman sonrada bu mağarayı ziyaret etmek Hristiyan inanışına göre kutsal sayılmaya başlamış..
*Mağara tabir edilen yerde mezar boşlukları ve harap şekilde olan, kayaya oyulmuş kilise kalıntısı var..
*Demir parmaklık ile girişi kapatılmış..Birşey görünmüyor yani..İlgisi olan internetteki fotoğraflarından bakıp hikayesini okusun daha iyi gibi..
*Üzerine sıcak havada 100-150 mt yüksekliğindeki yokuşuda tırmanmamış olunur..
*Yarı patika (bol tozlu) yarı asfaltta devam eden yaklaşık yarım saatlik fayton yolculuğundan sonra Efes Antik Kentinin sanırım Güney girişinden girdik..
*Ören yeri girişi 30 TL.. Bugüne kadar gördüğüm en pahalı ören yeri girişi buydu...Meşhurluğu, değeri ve büyüklüğü ile orantılı sanırım..
*Sütunlu yoldan rampa aşağı yürümek rahat...Birde kalabalık olmasa..
*Sade ve odaklı fotoğraf çekmek ve çektirmek imkansızdı, gittiğimiz gün ve saatte..Objektife sürekli birileri giriyor..İnsansız foto için bekledim zaman zaman..Daha iyi kareler alabilirdim aslında..Acele ile bu kadar:/
*Vaktimiz kısıtlı olduğu için hızlandırılmış şekilde dolaştık..Alanya'yaya dönecek 500 küsur km yolumuz vardı daha..
*Efes'ten aklımda kalanlar;
*Hadrian Tapınağı (Medusa Başlı Kapı) (arkeoloji merakı olan sadece bunun için bile gidebilir)
*Tanrıça Nike Rölyefi (Tanrıça Nike, zafer tanrıçasıymış..Çok hızlı koşma ve uçma yeteneğine sahipmiş..Nike markasının neyi temsil ettiği şimdi bende daha açık..Markalar sanırım isimlerini tesadüfi koymuyor bu çok net..)...Bu tanrıçanın hikayesinin bile bu topraklardan çıkması çok büyük zenginlik..Bu arada rölyefdeki tanrıçanın oturma konumu Nike'ın logosu olan 'tik işareti' ile ne kadar benziyor değil mi? Bu da mı tesadüf? Logoyu tasarladığı söylenen üniversite öğrencisi bundan mı esinlendi acaba ;) 
*Efes'in sembolü olan Celsus Kütüphanesi harika, olağanüstü, muhteşem:) şimdilerdeki kütüphane binalarının içindeki kitapları alın!! binasını yıkın gitsin..Mimari binlerce yıl önce altın çağındaymış bence..
*Arkasındaki bahçe ve ağaçlar tek kelime ile harika..
*Kütüphaneden tiyatroya doğru ilerlerken sol tarafta kaldırım üzerinde bir ayak izi, bir kalp ve bir taç kabartması var..Dünya'daki ilk reklam tabelası olarak kabul edilen bu ilan, bir fahişenin evinin yolunu gösteriyormuş...'Kraliçeler kadar güzel olan beni ve aşkımı istiyorsan evim yolun solunda'anlamını taşıyormuş..Bunu da yeni öğrendim, daha önce hiç duymamıştım..Bir rivayette evi kütüphanenin karşısındaymış..Kütüphaneden gizli bir altgeçit ile eve bağlanıyormuş..Zenginler kütüphaneye ulvi amaçlar ile giriyor gösterip, eve geçiyorlarmış gizlice;) :-)
*Topraklarımızda bizim bile bilmediğimiz, çok dillendirilmeyen, okutulmayan kimbilir ne hikayeler bilgiler var..
*Yolun sonunda gayet iyi görünen yamaca sırtını vermiş çok büyük bir tiyatrosu var..Ege'nin güzel esintisinde çam ağaçlarının hışırtısı, kavak yaprağı seslerinin tınısı ile kimbilir ne oyunlar oynandı, ne gösteriler yapıldı..Zamana yolculuk yapabilseydim de görebilseydim..

Efes ziyaretimizden sonra; dönüş yolunda Germencik üzerinden karayolunu kullandık..
*Ortaklar'da, Alaçatı'ya giderken hayalini kurduğum, çöp şiş molasını verdik;) Kalyon'u tercih ettik..Eti lezzetliydi..Bir porsiyonda 15 adet şiş var..Doymamak imkansız, hatta fazla bile..Yanında hemen salata ve ayran getiriyorlar..Kalabalıktı burasıda..Üzerine arabanında yıkanmış olması harikaydı:)
*Yol üzerinde, giderken görmediğimiz ilçeler gördük..Bunlardan birisi de İncirliova İlçesi'ydi..Adını bile ilk defa duydum..Babam Adnan Menderes zamanında çok meşhur ve yurtta bilinen bir ilçe olduğunu söyledi..Menderes'in topraklarıda buradaymış o zamanlar..
*Bayram tatilinin son günü olmasının da etkisiyle trafik çok yoğun ve kalabalıktı..Nazilli ilçe merkezinde aynı trafik ışığından 4.seferde geçebildik mesela..Fakat karşı şerit çok daha yoğundu..Sanırım Ege'lilerde Akdeniz'e inmişlerdi:-)
*Dönüş yolumuzu aydınlatan Dolunay harikaydı...Işığı bize adeta fener oldu;)
*Alanya-Çeşme&Alaçatı-Alanya arasında, 1445 km yol kat ederek harika üç gün geçirdik:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder